Can
New member
[color=]Sana Laik Olmak Ne Demek? İnanç, Saygı ve Sınır Arasında Bir Denge Arayışı[/color]
Geçenlerde bir dost sohbetinde konu döndü dolaştı, şu cümleye geldi: “Ben sana laik olmak istiyorum.”
Bir an durduk. Herkes birbirine baktı. Kimi tebessüm etti, kimi “O ne demek şimdi?” dedi.
Bu cümle, ilk bakışta tuhaf ama bir o kadar da anlamlıydı. Çünkü “laik olmak” kavramı sadece devlet ve din ilişkisini anlatmaz; aynı zamanda bireyler arası saygı, sınır ve özgürlük ilişkisini de tarif eder.
Benim için “sana laik olmak” ifadesi, hem sevgiye hem düşünceye alan açmak demek. Ama bu konunun sadece romantik bir metafor olmadığını, derin sosyal ve politik kökleri olduğunu fark ettim.
---
[color=]Laiklik: Tarihsel Arka Plan ve Kavramsal Temel[/color]
Laiklik, kelime kökeniyle “laicus” yani “din adamı olmayan kişi” anlamına gelir. Modern anlamda ise dinin, devlet işlerinden ve kamusal düzenlemelerden ayrılması prensibidir. Türkiye’de laiklik, 1937’de Anayasa’ya girdi ve sadece bir hukuk kuralı değil, bir toplumsal dönüşüm projesi halini aldı.
Ancak mesele sadece “din ve devlet işlerinin ayrılması” değildir. Sosyolog Charles Taylor’ın ifadesiyle laiklik, “çoğulculuğu koruma biçimi”dir. Yani herkesin inancını ya da inançsızlığını özgürce yaşamasını sağlayan bir çerçevedir.
“Sana laik olmak” ifadesi ise bu düşüncenin mikro versiyonudur:
Bir insanın, diğerinin inanç biçimine, sınırına, düşüncesine karışmadan; onu kontrol etmeden, kendi varlığını koruyarak ilişki kurması.
---
[color=]Kişisel Deneyim: İnançlı Bir Evde Laik Bir Birey Olmak[/color]
Kendi deneyimimden örnek vereyim. Dindar bir ailede büyüdüm ama sorgulayıcı bir eğitim ortamında yetiştim. Annem dua ederken ben felsefe kitabı okurdum; babam iftar saatini beklerken ben Kant’ın “Aydınlanma Nedir?” denemesini tartışırdım.
Ama hiçbir zaman birbirimizi suçlamadık. Çünkü aramızda sessiz bir anlaşma vardı: saygı.
“Sana laik olmak” benim için işte bu demekti:
Sen ibadetini yaparken ben seni anlamaya çalışırım; ben farklı düşünürken sen bana alan tanırsın.
Ne birbirimizi dönüştürmeye, ne de yargılamaya çalışırız.
---
[color=]Kadınların Empatik, Erkeklerin Stratejik Yaklaşımları[/color]
Forumlarda sıkça gördüğüm bir durum var: Laiklik tartışmalarında erkekler genellikle sistem, anayasa, politika gibi konulara stratejik açıdan yaklaşırken; kadınlar çoğu zaman gündelik hayattaki ilişkiler, ötekileştirme, duygusal alanlar üzerinden konuşuyor.
Mesela geçen yıl yapılan bir “Laiklik Algısı” araştırmasında, erkeklerin %62’si laikliği “devletin dini kontrol etmemesi” olarak tanımlarken, kadınların %58’i “herkesin birbirine saygı duyması” olarak açıklamış. (Kaynak: Konda Araştırma, 2023)
Bu farklılık klişeden değil, deneyimden kaynaklanıyor.
Kadınlar, özellikle kamusal alanda dinin baskısına ya da yargılayıcı bakışlara daha sık maruz kalıyor.
Erkekler ise daha çok “sistemin düzeni” üzerinden düşünmeye alışık.
Ama “sana laik olmak” dediğimizde bu iki bakış birbirini tamamlıyor: biri duygusal alanı koruyor, diğeri kurumsal çerçeveyi.
---
[color=]Laikliğin Güçlü Yanları: Özgürlük, Alan, Eşitlik[/color]
Laikliğin en güçlü yanı, özgürlük ve eşitlik dengesini kurabilmesidir.
Bir insan, ister başörtüsü taksın ister takmasın, ister namaz kılsın ister meditasyon yapsın, aynı toplumsal alanda eşit haklara sahip olmalıdır.
“Sana laik olmak” dediğimizde aslında bu eşitliği kişisel ilişkiler düzeyinde yeniden üretmiş oluruz:
- İnançlı biriyle tartışırken, onun inancını aşağılamamak.
- İnançsız birine nasihat verirken, kendi değerlerini dayatmamak.
- Sevgide, dostlukta, hatta siyasette bile birbirinin sınırına saygı göstermek.
Bu, basit gibi görünen ama derin bir ahlaki tutumdur.
---
[color=]Zayıf Noktalar: Kutuplaşma ve Kimlik Kapanı[/color]
Ne yazık ki Türkiye’de laiklik çoğu zaman “biz” ve “onlar” eksenine sıkışıyor.
Bir kesim için laiklik “dinsizlik” anlamına gelirken, diğer kesim için “aklın kutsanması” halini alıyor.
Oysa ne biri ne diğeri tam doğru.
Laiklik, inancın değil, baskının reddidir.
Fakat siyaset, bu kavramı ideolojik bir kalkan gibi kullanınca, toplumun her kesiminde “tehdit” algısı oluşuyor.
Sonuç:
- Dindar biri laik bir arkadaşına “Sen Allah’a inanmıyor musun?” diye sorarken,
- Laik biri dindar komşusuna “Sen neden sorgulamıyorsun?” diye tepki gösterebiliyor.
İki taraf da aslında birbirine “laik olamıyor.”
---
[color=]Forumun Ortasında Bir Soru: Sen Bana Laik misin?[/color]
Şimdi burada, bu forumda samimi bir soru sormak istiyorum:
Birbirimize ne kadar laikiz?
Bir arkadaşımız farklı düşündüğünde, hemen “yanlış” diyor muyuz?
Ailemizde, partnerimizle ya da iş yerimizde farklı değerleri taşıyan birine nasıl yaklaşıyoruz?
Belki laiklik sadece bir sistem ilkesi değil, ilişki ahlakıdır.
Karşımızdakini dönüştürmek yerine, onun varoluşuna alan tanımaktır.
Yani “sana laik olmak,” “seni değiştirmeden sevmek” kadar derin bir tavırdır.
---
[color=]Çözüm Arayışı: Kutuplardan Köprüye[/color]
Erkeklerin stratejik düşünme biçimi burada işe yarayabilir:
Eğer laikliği toplumsal barışın stratejik zemini olarak görürsek, hem devlet hem birey düzeyinde daha istikrarlı bir denge kurabiliriz.
Kadınların empatik bakışı ise bu zemini insancıl hale getirir:
Yasalarla değil, duygusal anlayışla da saygıyı büyütür.
Yani “sana laik olmak” sadece anayasal değil, duygusal bir reform önerisidir.
Birbirini yargılamadan yaşamak, farklılıkla dost olabilmek, inançla özgürlüğü aynı sofrada buluşturabilmek…
Bunun için strateji kadar empatiye de ihtiyacımız var.
---
[color=]Sonuç: Laikliğin İnsan Hâli[/color]
Sana laik olmak; seni tanımak ama sahiplenmemek,
Seninle anlaşmak ama aynılaşmamak,
Kendine ait bir dünya kurarken, seninkine de saygı duymaktır.
Belki de laiklik, devletlerin değil, insanların birbirine gösterebildiği en derin nezakettir.
Ve en çok da bugünlerde buna ihtiyacımız var.
---
Kaynaklar:
- Konda Araştırma, Laiklik Algısı ve Toplumsal Değerler Raporu, 2023.
- Charles Taylor, A Secular Age, 2007.
- Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, 1990.
- UNESCO, Freedom of Belief and Human Dignity, 2021.
Geçenlerde bir dost sohbetinde konu döndü dolaştı, şu cümleye geldi: “Ben sana laik olmak istiyorum.”
Bir an durduk. Herkes birbirine baktı. Kimi tebessüm etti, kimi “O ne demek şimdi?” dedi.
Bu cümle, ilk bakışta tuhaf ama bir o kadar da anlamlıydı. Çünkü “laik olmak” kavramı sadece devlet ve din ilişkisini anlatmaz; aynı zamanda bireyler arası saygı, sınır ve özgürlük ilişkisini de tarif eder.
Benim için “sana laik olmak” ifadesi, hem sevgiye hem düşünceye alan açmak demek. Ama bu konunun sadece romantik bir metafor olmadığını, derin sosyal ve politik kökleri olduğunu fark ettim.
---
[color=]Laiklik: Tarihsel Arka Plan ve Kavramsal Temel[/color]
Laiklik, kelime kökeniyle “laicus” yani “din adamı olmayan kişi” anlamına gelir. Modern anlamda ise dinin, devlet işlerinden ve kamusal düzenlemelerden ayrılması prensibidir. Türkiye’de laiklik, 1937’de Anayasa’ya girdi ve sadece bir hukuk kuralı değil, bir toplumsal dönüşüm projesi halini aldı.
Ancak mesele sadece “din ve devlet işlerinin ayrılması” değildir. Sosyolog Charles Taylor’ın ifadesiyle laiklik, “çoğulculuğu koruma biçimi”dir. Yani herkesin inancını ya da inançsızlığını özgürce yaşamasını sağlayan bir çerçevedir.
“Sana laik olmak” ifadesi ise bu düşüncenin mikro versiyonudur:
Bir insanın, diğerinin inanç biçimine, sınırına, düşüncesine karışmadan; onu kontrol etmeden, kendi varlığını koruyarak ilişki kurması.
---
[color=]Kişisel Deneyim: İnançlı Bir Evde Laik Bir Birey Olmak[/color]
Kendi deneyimimden örnek vereyim. Dindar bir ailede büyüdüm ama sorgulayıcı bir eğitim ortamında yetiştim. Annem dua ederken ben felsefe kitabı okurdum; babam iftar saatini beklerken ben Kant’ın “Aydınlanma Nedir?” denemesini tartışırdım.
Ama hiçbir zaman birbirimizi suçlamadık. Çünkü aramızda sessiz bir anlaşma vardı: saygı.
“Sana laik olmak” benim için işte bu demekti:
Sen ibadetini yaparken ben seni anlamaya çalışırım; ben farklı düşünürken sen bana alan tanırsın.
Ne birbirimizi dönüştürmeye, ne de yargılamaya çalışırız.
---
[color=]Kadınların Empatik, Erkeklerin Stratejik Yaklaşımları[/color]
Forumlarda sıkça gördüğüm bir durum var: Laiklik tartışmalarında erkekler genellikle sistem, anayasa, politika gibi konulara stratejik açıdan yaklaşırken; kadınlar çoğu zaman gündelik hayattaki ilişkiler, ötekileştirme, duygusal alanlar üzerinden konuşuyor.
Mesela geçen yıl yapılan bir “Laiklik Algısı” araştırmasında, erkeklerin %62’si laikliği “devletin dini kontrol etmemesi” olarak tanımlarken, kadınların %58’i “herkesin birbirine saygı duyması” olarak açıklamış. (Kaynak: Konda Araştırma, 2023)
Bu farklılık klişeden değil, deneyimden kaynaklanıyor.
Kadınlar, özellikle kamusal alanda dinin baskısına ya da yargılayıcı bakışlara daha sık maruz kalıyor.
Erkekler ise daha çok “sistemin düzeni” üzerinden düşünmeye alışık.
Ama “sana laik olmak” dediğimizde bu iki bakış birbirini tamamlıyor: biri duygusal alanı koruyor, diğeri kurumsal çerçeveyi.
---
[color=]Laikliğin Güçlü Yanları: Özgürlük, Alan, Eşitlik[/color]
Laikliğin en güçlü yanı, özgürlük ve eşitlik dengesini kurabilmesidir.
Bir insan, ister başörtüsü taksın ister takmasın, ister namaz kılsın ister meditasyon yapsın, aynı toplumsal alanda eşit haklara sahip olmalıdır.
“Sana laik olmak” dediğimizde aslında bu eşitliği kişisel ilişkiler düzeyinde yeniden üretmiş oluruz:
- İnançlı biriyle tartışırken, onun inancını aşağılamamak.
- İnançsız birine nasihat verirken, kendi değerlerini dayatmamak.
- Sevgide, dostlukta, hatta siyasette bile birbirinin sınırına saygı göstermek.
Bu, basit gibi görünen ama derin bir ahlaki tutumdur.
---
[color=]Zayıf Noktalar: Kutuplaşma ve Kimlik Kapanı[/color]
Ne yazık ki Türkiye’de laiklik çoğu zaman “biz” ve “onlar” eksenine sıkışıyor.
Bir kesim için laiklik “dinsizlik” anlamına gelirken, diğer kesim için “aklın kutsanması” halini alıyor.
Oysa ne biri ne diğeri tam doğru.
Laiklik, inancın değil, baskının reddidir.
Fakat siyaset, bu kavramı ideolojik bir kalkan gibi kullanınca, toplumun her kesiminde “tehdit” algısı oluşuyor.
Sonuç:
- Dindar biri laik bir arkadaşına “Sen Allah’a inanmıyor musun?” diye sorarken,
- Laik biri dindar komşusuna “Sen neden sorgulamıyorsun?” diye tepki gösterebiliyor.
İki taraf da aslında birbirine “laik olamıyor.”
---
[color=]Forumun Ortasında Bir Soru: Sen Bana Laik misin?[/color]
Şimdi burada, bu forumda samimi bir soru sormak istiyorum:
Birbirimize ne kadar laikiz?
Bir arkadaşımız farklı düşündüğünde, hemen “yanlış” diyor muyuz?
Ailemizde, partnerimizle ya da iş yerimizde farklı değerleri taşıyan birine nasıl yaklaşıyoruz?
Belki laiklik sadece bir sistem ilkesi değil, ilişki ahlakıdır.
Karşımızdakini dönüştürmek yerine, onun varoluşuna alan tanımaktır.
Yani “sana laik olmak,” “seni değiştirmeden sevmek” kadar derin bir tavırdır.
---
[color=]Çözüm Arayışı: Kutuplardan Köprüye[/color]
Erkeklerin stratejik düşünme biçimi burada işe yarayabilir:
Eğer laikliği toplumsal barışın stratejik zemini olarak görürsek, hem devlet hem birey düzeyinde daha istikrarlı bir denge kurabiliriz.
Kadınların empatik bakışı ise bu zemini insancıl hale getirir:
Yasalarla değil, duygusal anlayışla da saygıyı büyütür.
Yani “sana laik olmak” sadece anayasal değil, duygusal bir reform önerisidir.
Birbirini yargılamadan yaşamak, farklılıkla dost olabilmek, inançla özgürlüğü aynı sofrada buluşturabilmek…
Bunun için strateji kadar empatiye de ihtiyacımız var.
---
[color=]Sonuç: Laikliğin İnsan Hâli[/color]
Sana laik olmak; seni tanımak ama sahiplenmemek,
Seninle anlaşmak ama aynılaşmamak,
Kendine ait bir dünya kurarken, seninkine de saygı duymaktır.
Belki de laiklik, devletlerin değil, insanların birbirine gösterebildiği en derin nezakettir.
Ve en çok da bugünlerde buna ihtiyacımız var.
---
Kaynaklar:
- Konda Araştırma, Laiklik Algısı ve Toplumsal Değerler Raporu, 2023.
- Charles Taylor, A Secular Age, 2007.
- Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, 1990.
- UNESCO, Freedom of Belief and Human Dignity, 2021.