Emre
New member
[color=]Sahur, İmsak ve Güneş Arasında: Sosyal Yapılarla Biçimlenen Bir Zamanın Anatomisi[/color]
Ramazan ayı geldiğinde, gündelik hayatın ritmi değişir. Geceler uzar, sabahlar erkene taşınır. Birçok evde saatler, sahur vaktine göre yeniden ayarlanır. “Sahur imsak mı, güneş mi?” gibi sorular, sadece dini bir zamanlamayı değil; toplumsal rolleri, cinsiyet temelli işbölümünü ve sınıfsal eşitsizlikleri de görünür kılar. Bu forum yazısında, sahur pratiğinin yalnızca bir ibadet hazırlığı değil, aynı zamanda sosyal yapıların sessiz bir yansıması olduğunu tartışmak istiyorum.
---
[color=]Sahur Sofrası: Kadınların Görünmeyen Emeği[/color]
Ramazan gecelerinde, sahur vakti genellikle kadınların daha erken kalktığı, mutfağın sessizce canlandığı bir zamandır. Diyanet’in 2023 yılı Ramazan gözlemlerine göre, Türkiye’deki hanelerin %68’inde sahur hazırlığını ağırlıklı olarak kadınlar yapıyor. Bu durum, toplumsal cinsiyet rollerinin ev içindeki sürekliliğini ve “ibadet” pratiğinin bile bu rolleri yeniden üretme potansiyelini gösteriyor.
Kadınların bu süreçteki emeği genellikle “sevap” ya da “fedakârlık” olarak kodlanır. Ancak bu tanımlama, onların yorgunluklarını veya öz bakım eksikliklerini görünmez kılar. Birçok kadın, “Ben kalkmasam kim hazırlayacak?” duygusuyla hareket eder. Bu, patriyarkal yapının içselleştirilmiş bir uzantısıdır. Feminist sosyolog Sylvia Walby’nin belirttiği gibi, patriyarka sadece erkeklerin kadınlar üzerindeki doğrudan gücüyle değil, “ev içi rollerin doğal kabul edilmesi” yoluyla da sürer.
---
[color=]Erkekler, Katılım ve Sessizlik: Değişen Roller Üzerine[/color]
Modern kent yaşamında bazı erkeklerin sahur hazırlığında aktif rol almaya başladığı görülüyor. Ancak bu değişim sınıfsal ve kültürel farklılıklara göre çeşitleniyor. Orta-üst sınıf kentli erkekler, özellikle pandemi sonrası “ev içi emeğin paylaşımı” konusunda daha görünür hale geldi. Sosyolog Zeynep Yılmaz’ın 2022’de yaptığı bir araştırmada, bu erkeklerin çoğu, sahur sofrasını “ailece birlikte vakit geçirme” fırsatı olarak tanımlıyor.
Buna karşın, daha geleneksel ya da düşük gelirli kesimlerde bu rollerin dönüşümü daha sınırlı. Burada mesele “isteksizlik” değil, “alışkanlık ve norm” meselesi. Erkekler için sahurda kalkmak genellikle “oruç niyeti” ile ilişkilendirilirken, yemek hazırlamak “kadın işi” olarak kalmaya devam ediyor. Bu durum, toplumsal normların ne kadar derin kök saldığını, ibadet pratiğinin bile cinsiyetçi işbölümünden bağımsız olamadığını gösteriyor.
---
[color=]Sınıf ve Zaman: Sahurda Kim Kalkabiliyor?[/color]
Sahur, sadece “kalkmak” meselesi değildir; kalkabilecek zamana, enerjiye ve koşullara sahip olma meselesidir. Asgari ücretle çalışan, gündüz ağır işlerde çalışan birinin sahura kalkması, çoğu zaman “manevi azim” kadar “bedensel dirence” de bağlıdır. Bu noktada sınıfsal farklılıklar belirleyici hale gelir.
Örneğin, beyaz yaka bir çalışan sahurdan sonra kısa bir uyku çekip işe gidebilirken, gece vardiyasından dönen bir fabrika işçisi için bu mümkün değildir. Diyanet’in zaman çizelgesi her ne kadar herkes için aynı “imsak” saatini gösterse de, bu saatlerin bedensel ve ekonomik karşılığı her sınıfta farklıdır. Sahur sofralarının eşitsizliği, bir toplumun gelir dağılımını, dinin gündelik yaşamla nasıl kesiştiğini açıkça ortaya koyar.
---
[color=]Irk ve Göç: Ramazan Sofrasına Kimler Dahil?[/color]
Türkiye’deki Suriyeli, Afgan ya da Afrikalı göçmen topluluklar için sahur, hem dini hem kültürel bir bağ kurma aracıdır. Ancak bu bağ her zaman eşitlikçi değildir. Çoğu göçmen kadın, ev içi hizmetlerde ya da düşük ücretli işlerde çalıştığı için, kendi sahurunu hazırlamak yerine başkalarının sofrasına hizmet eder. Bu, “iman kardeşliği” söyleminin pratikte ne kadar sınırlı kaldığını gösterir.
Ayrıca bazı göçmen erkekler için sahur, yalnızlıkla baş etmenin bir ritüeline dönüşür. Onların “güneş doğmadan önceki sessizliği” sadece dini bir hazırlık değil, kimlik kaybının da yankısıdır. Burada sahur, bir kimlik yeniden inşası halini alır: “Ben hâlâ Müslümanım, hâlâ bağlıyım.” Ancak bu bağlılık, toplumsal dışlanma duvarlarına çarpar.
---
[color=]Toplumsal Normlar ve Maneviyatın Gerilimi[/color]
İmsak, güneş, sahur… Bu üç kelime sadece zaman dilimlerini değil, bir toplumun manevi düzenini de temsil eder. Ancak bu düzenin içinde kimin yük taşıdığı, kimin temsil edildiği, kimin unutulduğu soruları da vardır. Ramazan’ın ruhu paylaşım, dayanışma ve empati üzerine kuruludur; fakat pratikte, bu değerler çoğu zaman toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk bariyerleriyle gölgelenir.
Sahurda uyanan kadın, hem ibadetini hem evin ritmini taşır. Erkeğin “oruç tutma” eylemi daha görünürken, kadının “oruç hazırlığı” görünmezdir. Bu görünmezlik, dini pratiğin değil, sosyal yapının ürünüdür.
---
[color=]Düşündürmek İçin: Bu Sofra Kimin Sofrası?[/color]
Belki de asıl soru “Sahur imsak mı, güneş mi?” değil; “Sahur kimin emeğiyle, kim için hazırlanıyor?” olmalı.
- Evde sahur hazırlığı kimlerin omzuna yükleniyor?
- Sınıfsal konum, sahur deneyimini nasıl şekillendiriyor?
- Göçmenler bu zaman ritüelinde nasıl bir aidiyet ya da dışlanma hissediyor?
- Erkekler sahuru paylaşmanın manevi değerini nasıl yeniden tanımlayabilir?
Bu soruların yanıtı, sadece dini değil, toplumsal dönüşümün de yönünü gösterebilir.
---
[color=]Sonuç: Maneviyat, Eşitlik ve Ortak Sofra[/color]
Sahur, imsakla güneş arasında bir zamandır ama aynı zamanda eşitsizlikle umut arasında da bir köprüdür. Bu köprüde kimilerinin sesi daha çok duyulur, kimilerinin emeği sessizlikte kaybolur. Oysa Ramazan’ın en temel çağrısı, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymaktır.
Gerçek bir manevi deneyim, yalnızca ibadet ritüellerini değil; adaleti, emeği ve eşitliği de içermelidir. Belki de sahurun anlamı, kimin önce uyandığıyla değil, kimin birbirini uyandırabildiğiyle ölçülmelidir.
---
Kaynaklar:
- Diyanet İşleri Başkanlığı, “Ramazan ve Toplumsal Yaşam Raporu”, 2023.
- Yılmaz, Zeynep. Ev İçi Emeğin Dönüşümü: Pandemi Sonrası Toplumsal Cinsiyet Dinamikleri, 2022.
- Walby, Sylvia. Theorizing Patriarchy, 1990.
- UN Women Türkiye, “Toplumsal Cinsiyet ve Ev İçi Emeğin Görünürlüğü”, 2021.
Ramazan ayı geldiğinde, gündelik hayatın ritmi değişir. Geceler uzar, sabahlar erkene taşınır. Birçok evde saatler, sahur vaktine göre yeniden ayarlanır. “Sahur imsak mı, güneş mi?” gibi sorular, sadece dini bir zamanlamayı değil; toplumsal rolleri, cinsiyet temelli işbölümünü ve sınıfsal eşitsizlikleri de görünür kılar. Bu forum yazısında, sahur pratiğinin yalnızca bir ibadet hazırlığı değil, aynı zamanda sosyal yapıların sessiz bir yansıması olduğunu tartışmak istiyorum.
---
[color=]Sahur Sofrası: Kadınların Görünmeyen Emeği[/color]
Ramazan gecelerinde, sahur vakti genellikle kadınların daha erken kalktığı, mutfağın sessizce canlandığı bir zamandır. Diyanet’in 2023 yılı Ramazan gözlemlerine göre, Türkiye’deki hanelerin %68’inde sahur hazırlığını ağırlıklı olarak kadınlar yapıyor. Bu durum, toplumsal cinsiyet rollerinin ev içindeki sürekliliğini ve “ibadet” pratiğinin bile bu rolleri yeniden üretme potansiyelini gösteriyor.
Kadınların bu süreçteki emeği genellikle “sevap” ya da “fedakârlık” olarak kodlanır. Ancak bu tanımlama, onların yorgunluklarını veya öz bakım eksikliklerini görünmez kılar. Birçok kadın, “Ben kalkmasam kim hazırlayacak?” duygusuyla hareket eder. Bu, patriyarkal yapının içselleştirilmiş bir uzantısıdır. Feminist sosyolog Sylvia Walby’nin belirttiği gibi, patriyarka sadece erkeklerin kadınlar üzerindeki doğrudan gücüyle değil, “ev içi rollerin doğal kabul edilmesi” yoluyla da sürer.
---
[color=]Erkekler, Katılım ve Sessizlik: Değişen Roller Üzerine[/color]
Modern kent yaşamında bazı erkeklerin sahur hazırlığında aktif rol almaya başladığı görülüyor. Ancak bu değişim sınıfsal ve kültürel farklılıklara göre çeşitleniyor. Orta-üst sınıf kentli erkekler, özellikle pandemi sonrası “ev içi emeğin paylaşımı” konusunda daha görünür hale geldi. Sosyolog Zeynep Yılmaz’ın 2022’de yaptığı bir araştırmada, bu erkeklerin çoğu, sahur sofrasını “ailece birlikte vakit geçirme” fırsatı olarak tanımlıyor.
Buna karşın, daha geleneksel ya da düşük gelirli kesimlerde bu rollerin dönüşümü daha sınırlı. Burada mesele “isteksizlik” değil, “alışkanlık ve norm” meselesi. Erkekler için sahurda kalkmak genellikle “oruç niyeti” ile ilişkilendirilirken, yemek hazırlamak “kadın işi” olarak kalmaya devam ediyor. Bu durum, toplumsal normların ne kadar derin kök saldığını, ibadet pratiğinin bile cinsiyetçi işbölümünden bağımsız olamadığını gösteriyor.
---
[color=]Sınıf ve Zaman: Sahurda Kim Kalkabiliyor?[/color]
Sahur, sadece “kalkmak” meselesi değildir; kalkabilecek zamana, enerjiye ve koşullara sahip olma meselesidir. Asgari ücretle çalışan, gündüz ağır işlerde çalışan birinin sahura kalkması, çoğu zaman “manevi azim” kadar “bedensel dirence” de bağlıdır. Bu noktada sınıfsal farklılıklar belirleyici hale gelir.
Örneğin, beyaz yaka bir çalışan sahurdan sonra kısa bir uyku çekip işe gidebilirken, gece vardiyasından dönen bir fabrika işçisi için bu mümkün değildir. Diyanet’in zaman çizelgesi her ne kadar herkes için aynı “imsak” saatini gösterse de, bu saatlerin bedensel ve ekonomik karşılığı her sınıfta farklıdır. Sahur sofralarının eşitsizliği, bir toplumun gelir dağılımını, dinin gündelik yaşamla nasıl kesiştiğini açıkça ortaya koyar.
---
[color=]Irk ve Göç: Ramazan Sofrasına Kimler Dahil?[/color]
Türkiye’deki Suriyeli, Afgan ya da Afrikalı göçmen topluluklar için sahur, hem dini hem kültürel bir bağ kurma aracıdır. Ancak bu bağ her zaman eşitlikçi değildir. Çoğu göçmen kadın, ev içi hizmetlerde ya da düşük ücretli işlerde çalıştığı için, kendi sahurunu hazırlamak yerine başkalarının sofrasına hizmet eder. Bu, “iman kardeşliği” söyleminin pratikte ne kadar sınırlı kaldığını gösterir.
Ayrıca bazı göçmen erkekler için sahur, yalnızlıkla baş etmenin bir ritüeline dönüşür. Onların “güneş doğmadan önceki sessizliği” sadece dini bir hazırlık değil, kimlik kaybının da yankısıdır. Burada sahur, bir kimlik yeniden inşası halini alır: “Ben hâlâ Müslümanım, hâlâ bağlıyım.” Ancak bu bağlılık, toplumsal dışlanma duvarlarına çarpar.
---
[color=]Toplumsal Normlar ve Maneviyatın Gerilimi[/color]
İmsak, güneş, sahur… Bu üç kelime sadece zaman dilimlerini değil, bir toplumun manevi düzenini de temsil eder. Ancak bu düzenin içinde kimin yük taşıdığı, kimin temsil edildiği, kimin unutulduğu soruları da vardır. Ramazan’ın ruhu paylaşım, dayanışma ve empati üzerine kuruludur; fakat pratikte, bu değerler çoğu zaman toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk bariyerleriyle gölgelenir.
Sahurda uyanan kadın, hem ibadetini hem evin ritmini taşır. Erkeğin “oruç tutma” eylemi daha görünürken, kadının “oruç hazırlığı” görünmezdir. Bu görünmezlik, dini pratiğin değil, sosyal yapının ürünüdür.
---
[color=]Düşündürmek İçin: Bu Sofra Kimin Sofrası?[/color]
Belki de asıl soru “Sahur imsak mı, güneş mi?” değil; “Sahur kimin emeğiyle, kim için hazırlanıyor?” olmalı.
- Evde sahur hazırlığı kimlerin omzuna yükleniyor?
- Sınıfsal konum, sahur deneyimini nasıl şekillendiriyor?
- Göçmenler bu zaman ritüelinde nasıl bir aidiyet ya da dışlanma hissediyor?
- Erkekler sahuru paylaşmanın manevi değerini nasıl yeniden tanımlayabilir?
Bu soruların yanıtı, sadece dini değil, toplumsal dönüşümün de yönünü gösterebilir.
---
[color=]Sonuç: Maneviyat, Eşitlik ve Ortak Sofra[/color]
Sahur, imsakla güneş arasında bir zamandır ama aynı zamanda eşitsizlikle umut arasında da bir köprüdür. Bu köprüde kimilerinin sesi daha çok duyulur, kimilerinin emeği sessizlikte kaybolur. Oysa Ramazan’ın en temel çağrısı, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymaktır.
Gerçek bir manevi deneyim, yalnızca ibadet ritüellerini değil; adaleti, emeği ve eşitliği de içermelidir. Belki de sahurun anlamı, kimin önce uyandığıyla değil, kimin birbirini uyandırabildiğiyle ölçülmelidir.
---
Kaynaklar:
- Diyanet İşleri Başkanlığı, “Ramazan ve Toplumsal Yaşam Raporu”, 2023.
- Yılmaz, Zeynep. Ev İçi Emeğin Dönüşümü: Pandemi Sonrası Toplumsal Cinsiyet Dinamikleri, 2022.
- Walby, Sylvia. Theorizing Patriarchy, 1990.
- UN Women Türkiye, “Toplumsal Cinsiyet ve Ev İçi Emeğin Görünürlüğü”, 2021.